Asılacak Kadın yıllardır adını duyduğum -hem filmden hem kitaptan-
ama okumadığım ve izlemediğim bir eserdi. Sonrasında büyük düşünce adamı Cemil
Meriç’in Pınar Kür’ün romanlarını başarılı bulduğunu okumuştum bir yerde. O
zaman kitaba karşı içimdeki merak daha da arttı.
Pınar Kür, Asılacak Kadın, Can Yay. (foto: bookogina) |
Geç de olsa okumaya başladım sonunda romanı. Üç bölümden oluşuyor kitap. Tek bir olayı, üç farklı karakterin gözünden anlatıyor.
Birinci bölüm hakimin gözünden anlatılıyor diyeceğim ama ne kadar
doğru olur bu ifade bilmiyorum. Aslında birinci bölüm hakimin gözünden kitapta
geçen olayı anlatmıyor. Önyargıyı, kötülüğü, nefreti, hasetti anlatıyor. Bir
insan neden kötüdür, kötülük nedir, nefret nedir: bunların hepsini bu bölümde
hakim karakteri sayesinde görüyoruz.
Çocukluktan başlıyor her şey. Hatta öyle bir karakter ki bu hakim,
çocukluk değil ana rahmine düştüğü anda başlıyor kişiliği adeta. Sırf çirkin
diye annesinden nefret etmek, çocukluk arkadaşının hayatını kıskanıp olduğundan
farklı görünmek, anlamı olmayan bir hırs ile yanıp tutuşmak. Özellikle şu kısım
çok iyi özetliyor durumu aslında: “Benim için ne yaptılar. Bir gün cebime beş
kuruş simit parası koydular mı? Hep fakir çocuklar arasında gene de en fakiri
ben. İlk simidimi çaldım. İlk simit ilk hırsızlık. İkinci simidi ise parayla
alabilmek için 5 kuruş çalmıştım Ercan’dan. Ercan’ın cebinde en az yirmi beş
kuruş olurdu hep. Gene de bana, sözde en iyi arkadaşına bir simit almayı
düşünemezdi de kendisininkinin yarısını verirdi. Yarımşar simidi bitirdiğimizde
bir tane daha alır ikiye böler. Be çocuk bana bütün bir simit alsana. Bütün
simit istiyorum. Hepsi benim olsun istiyorum..”
İşte böyle bir kötü insanın elinde yargılanacak olan gencecik,
masum bir kadın söz konusu. Daha kitabın başından öyle bir karakterle giriyor
ki Pınar Kür, devamında olacağı, bu kadar kötü birinin ne için karar mercii
olacağını merak etmemek elde değil. Bu ilk bölümde harika bir karakter
yaratımı/analizi ve akıcı bir anlatım söz konusu. Ve bu korkunç karakterin
başrolünde olduğu bölümden sert bir geçiş yapıyor ikinci bölüme.
İkinci bölüm dediğimiz kısım ana karakter Melek’in başından
geçenler, Melek’in kişiliği ve nasıl aşağılık bir dünyaya mecbur bırakıldığı
hakkında. Noktalama işaretlerinin yok denecek kadar az olduğu, Melek dışındaki
karakterlerin konuşmalarının Büyük harflerle verildiği, Melek’in konuşmalarının
olanca yöre ağzıyla aktarıldığı bu kısımda hem acıma hem de insanoğlundan
tiksinme duyguları aynı anda had safhaya çıkabiliyor. Öyle gerçek bir bölüm ki
ben erkek olarak belki kendime daha kolay hakim olmuşumdur ama bir kadın bu
bölümü okurken gözyaşı akıtabilir. Bu bölümün ardından kitabın son karakteri
Yalçın karakterine geçiyoruz.
Üçüncü ve son bölüm olan Yalçın’ın Yazdıkları adlı bölümde kitap
ilk iki bölümdeki şevk ve heyecana sahip değil. Bu da çok makul bir durum
esasında. Zaten ikinci bölüm sizi yeterince yoruyor ve ne olacağını
biliyorsunuz. Sadece nasıl sorusunun yanıtını bu son bölümde görüyoruz. Ki bu
“nasıl” sorusunun yanıtı ikinci bölümün sonunda benim için anlamını yitirdi.
Zaten öyle bir yoruyor öyle bir hırpalıyor ki Melek bölümü, son bölümde Yalçın
anlattığı hiçbir şey bir okur olarak benim için kayda değer değildi.
Bir de Can Yayınları’nın bu yeni baskısında yazar Pınar Kür’ün
kitabın döneminde yasaklanması hakkında neşrettiği bir yazı var. Mutlaka
okunmalı. Hem ne yazık ki ülkemizde geçmişten günümüze var olan erkek egemen
duruş hem de hukuksuzluk üzerine tarihe düşülecek not niteliğindedir.
Kanaatimce Asılacak Kadın da başlı başına tarihe düşülmüş bir nottur zaten.