28 Şubat 2018 Çarşamba

Baba - Oğul İlişkisinin Önemli Yer Tuttuğu 25 Film


Eğer Fatih Akın'ın filmini de dahil edersek, listede yer alan 25 filmin 8'i Türk filmlerinden oluşuyor. Üstelik bu filmler arasında Babam ve Oğlum gibi klasikleşmiş bir film yok. Baba-oğul hikayesi dendiğinde akla gelen Godfather, Babam ve Oğlum gibi filmlere yer vermek istemedim.

Listede 2 Hirokazu Koreeda, 2 Paul Thomas Anderson ve 2 Nuri Bilge Ceylan filmi yer alıyor.

Yarısından fazlasını Avrupa veya Doğu ülkelerinin sineması oluşturuyor bu listenin ve bu da aslında Doğu'nun baba-oğul ilişkisi üzerinde daha çok durduğunu gösteriyor. Genel olarak düşündüğümde de Amerikan sineması babasından hasar görmüş evlatların intikamı veya inanılmaz yükselişi üzerinden ilerlerken Doğulular bunu bir süreç olarak ele alıyor ve direkt konunun kendisini işliyor.

1) Vozvrashchenie - Andrey Zvyagintsev
2) Nebraska - Alexander Payne
3) La Vita e Bella - Roberto Benigni
4) There Will Be Blood - Paul Thomas Anderson
5) Ladri di Biciclette - Vittorio de Sica
6) Bal - Semih Kaplanoğlu
7) After the Storm - Hirokazu Koreeda
8) Magnolia - Paul Thomas Anderson
9) Mommo Kız Kardeşim - Atalay Taşdiken
10) Mayıs Sıkıntısı - Nuri Bilge Ceylan
11) Beginners - Mike Mills
12) Beş Vakit - Reha Erdem
13) Üç Maymun - Nuri Bilge Ceylan
14) Catch Me If You Can - Steven Spielberg
15) Kynodontas - Yorgos Lanthimos
16) La Gamin Au Velo - Dardenne Kardeşler
17) Yaşamın Kıyısında - Fatih Akın
18) Boyhood - Richard Linklater
19) The Butcher Boy - Neil Jordan
20) Jodaeiye Nader az Simin - Asghar Farhadi
21) Kabadayı - Ömer Vargı
22) Tepenin Ardı - Emin Alper
23) Like Father Like Son - Hirokazu Koreeda
24) Silver Linings Playbook - David O. Russell
25) The Road - John Hillcoat

19 Şubat 2018 Pazartesi

Aile Arasında


Samimi bir şekilde gülmeyi öyle özlemişim ki anlatamam. Avrupa Yakası'nda Burhan Altıntop'a katıla katıla güldüğüm zamanlardan sonra ilk kez bir Türk yapımına (dizi-film ayırt etmeksizin) bu kadar içten güldüm.

Ne küçük şakalar, ne ince göndermeler, ne kaba saba hareketler, ne iki cümleden birine yerleştirilmiş gereksiz küfürler. Hiçbiri yok. İnce gönderme var, küfür var, belki kabaya kaçan hareket var ama hepsi gerekli olduğu kadar, dozunda var. Böyle bir film izlettiği için Gülse Birsel ve ekibe ne kadar teşekkür edilse azdır.

Ayrıca önemli bir nokta var filmde: cesur duruş. 15 senin getirisinden etkilenmemiş bir biçimde kaleminde ne varsa onu yazmış, sahneye yansıtmış Birsel. Kadın hakları, namus meselesi, eşcinsel veya trans bireyin (ne derseniz deyin) varlığının normal oluşu... Bugünlerde bu konularda sesini çıkartmak pek de kolay değil. Sırf şu cesaret için takdir edilesi bir yapım.

Evet bazı abartılar var, olmasa da olurmuş denilecek şeyler var ama kimse zaten (en azından ben) Wes Anderson ayarında bir kalite veya kusursuzluk beklemiyordu herhalde. Beni fazlasıyla tatmin etti bu film.

Oyuncular muhteşem. Erdal Özyağcılar, Demet Evgar ve diğerleri. Gülse Birsel'in kendisi hariç herkes kusursuz neredeyse. Kendisi de bu güzel filmi bize sunduğu için toleransı hak ediyor zaten. Dilerim Gülse Birsel ile Engin Günaydın daha çok film yaparlar da beyaz perdede katıla katıla seyrederiz.

Pencere

Haluk Bilginer ve Esra Bilgin Bezen Freud'un bastırılan ve birikmiş duyguların sonunda patlayacağı görüşüyle yola çıkan oyun; bast...