8 Mart 2018 Perşembe

La Pazza Gioia

paolo virzi'nin son filmi la pazza gioia valeria bruni italyan filmi
La Pazza Gioia, 2016

Paolo Virzi ile yıllar evvel Cnbc-e'nin dünya sineması kuşağında tanışmıştım. Liseye gidiyordum ve o gece herkes uyuduktan sonra kanallar arası zap yaparken karşıma çıkan Caterina Va In Citta'yı çok çok sevmiştim. Sonra bir daha izleyemedim zaten filmi. Ne herhangi bir yerde DVD falan bulabildim ne de Torrent'te vardı.

Cnbc-e vasıtasıyla tanıştığım Paolo Virzi'nin son filmi La Pazza Gioia. Başrolde yine onun filmlerinden görmeye alışık olduğumuz Valeria Bruni var. Akıl hastanesine yatırılan, çenesi bir hayli düşük, zengin bir kadını, Beatrice karakterini oynuyor. O hastaneye intihar etmeye çalıştığını bildiğimiz ve detaylarından haberdar olmadığımız başka bir kadın getiriliyor. Dövmeleri ve sert bakışlarıyla dikkat çekiyor.

Bu iki kadın bir gün topluluk halinde dışarı çıkartıldıklarında hastaneden kaçıyor ve bir dizi macera başlarından geçiyor. İki arzu öne çıkıyor: hem yeni bir başlangıç yapma hem de geçmiş ile hesaplaşma. Geçmiş ile hesaplaşma kısmı gerçekleştikçe filmin gizli noktaları açığa çıkıyor.

Paolo Virzi filmlerinden alışık olunan çok konuşan karakterler bu filmde de mevcut. Hele karakterler biraz kafayı kırmış olunca bu daha yorucu hale gelebiliyor. Fakat yine tüm Virzi filmlerinde olan duygusal nüanslar bu filmde de yer edinmiş kendine ve izleyiciye geçiyor.

İzleyince mutluluk ve hüznü bir arada veren, alışılagelmiş bir Paolo Virzi filmi. Kadın filmi olması ve kadınların uğradıkları haksızlıklara parmak basması da mühim. Film setinden kaçırılan araba sahnesi de fazlasıyla Thelma ve Louise'i hatırlattı. Hatta bilinçli bir tercih gibi duruyordu.

Bu yazıyı özellikle 8 Mart'a denk getirmedim, rastgele oldu. Bu vesile ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Haksızlıklar ve eşitsizlikler son bulsun.

6 Mart 2018 Salı

In The Fade

in the fade fatih akın diane kruger numan acar

Fatih Akın'ın son filmi Aus Dem Nichts (In The Fade)'i dün Kadıköy'de izleme fırsatı buldum. Vizyondaki son günlerinde izlediğim film; seyirciye baştan sonra ağır bir melankoli sunuyor.

Bir terör saldırısında eşini ve çocuğunu kaybeden kadının (Diane Kruger) hak - adalet arayışını, hukuk mücadelesini ve direnme gücünü stabil bir tempoda seyrediyoruz.

Özellikle terör saldırısının gerçekleşmesi ve ardından gelen birkaç sahne insana göz yaşı döktürebilecek güce sahip. Kaldı ki ben televizyonda şehit haberlerini veya şehir merkezine yapılan bombalı saldırı haberlerini izlerken bile ağlamamak için zor tutuyorum kendimi. Bu yüzden bahsettiğim noktada çok yeni bir şey vermedi bana film. Akşam okuldan/işten gelip televizyonun karşısına oturan her Türk'ün hemen her gün yaşadığı sıradan bir şey gibi. (tabi bu vaziyetimizin içler acısı oluşunu da gözde kaçırmamak gerek.) Avrupalıları derinden sarsmış olabilir. Hatta belki içlerinde faşist/neo-nazi olan varsa yeniden düşünme imkanı da sunmuş olabilir.

Mahkeme sahneleri ve kadının hak mücadelesi bir hayli etkileyiciyken aynı kadının adaletin temini için büyük maceralara kalkışması biraz abartılı geldi.

Mahkeme sahnelerinde; neo-nazi teröristlerin avukatını oynayan Johannes Krisch döktürüyor. Oyunculuklar gerçekten çok başarılı ama bu adam bir başka. Daha önce Götz Spielmann'ın Revanche filminde izleyip yine çok beğendiğim oyuncu, Fatih Akın'ın filminde de öne çıkan karakterlerden olmayı başarmış.

Aus Dem Nichts, Fatih Akın filmlerinin artık klasikleşmiş diyebileceğimiz mücadele eden kadın figürü ile öne çıkan, yine daha önce yüzdüğü politik sularda yüzen ve önemli bir duruş sergileyen dokunaklı bir film. İzlemeye değer.

Pencere

Haluk Bilginer ve Esra Bilgin Bezen Freud'un bastırılan ve birikmiş duyguların sonunda patlayacağı görüşüyle yola çıkan oyun; bast...